Türk Dış Politikası Yazımında Analiz Seviyesi Sorunsalı: Türk-Rus İlişkileri Örneği (2003-2023)


Creative Commons License

Çoban M. İ.

VII. MÜLKİYE ULUSALARARASI İLİŞKİLER KONGRESİ CUMHURİYETİN YÜZÜNCÜ YILINDA TÜRK DIŞ POLİTİKASI, Ankara, Türkiye, 12 Ekim - 13 Kasım 2023, ss.12-13

  • Yayın Türü: Bildiri / Özet Bildiri
  • Basıldığı Şehir: Ankara
  • Basıldığı Ülke: Türkiye
  • Sayfa Sayıları: ss.12-13
  • Orta Doğu Teknik Üniversitesi Adresli: Evet

Özet

Uluslararası İlişkilerde analiz seviyesi tartışmaları Kenneth Waltz’ın “Man, State and War” (1959)

isimli kitabına atıfta bulunularak ortaya çıkmıştır. David Singer (1960) Waltz’ın bu kitabına yaptığı

bir eleştiri yazısıyla uluslararası ilişkilerde üç analiz seviyesi inceleyerek tartışmayı genişletmiştir.

Sonrasında, Singer “The Level of Analysis Problem in International Relations” (1961) isimli

makalesi ile bu tartışmalara tekrar katkıda bulunmuştur. Waltz’ın adı geçen eseri bu çalışmalara bir

zemin oluşturmuştur. Nitekim, Waltz eserinde insan davranışları, devletin iç yapısı ve uluslararası

sistem olmak üzere üç analiz seviyesi üzerinden uluslararası ilişkileri incelemektedir. Bu bildiride de

sözü geçen üç analiz seviyesi baz alınarak 2003’ten günümüze Türk-Rus ilişkileri incelenecektir.

Bunu yaparken öncelikle Uluslararası İlişkiler disiplininde analiz seviyesi tartışmalarına yer

verilecektir. Ardından, Türk-Rus ilişkilerinin 2003’ten bu yana nasıl şekillendiği üç analiz seviyesi

etrafında incelenecek ve metodolojik olarak Türk-Rus ilişkilerinin nasıl incelenebileceğine dair bir

tartışma yürütülecektir.

Türkiye ve Rusya arasındaki ilişkiler incelenirken analiz birimi olarak devletlere mi yoksa bireylerin

arasındaki etkileşimlere mi daha çok vurgu yapılması gerektiği sorunsalı kendini göstermiştir.

Nitekim, her iki ülkenin iç politik yapısında Türkiye’de Recep Tayyip Erdoğan ve Rusya’da Vladimir

Putin süreç içinde kendi liderlikleri etrafında merkezileşen güçlü birer aktöre dönüşmeye

başlamışlardır. 2017’de (Türkiye) ve 2020’de (Rusya) gerçekleşen Anayasa değişikliği referandumları

ile sözü geçen bu iki ülkedeki karar alma mekanizmaları siyasi liderler etrafında artan seviyede

merkezileşmiştir. Devletlerin iç yapısındaki lider lehine artan güç ağırlığı iki lidere de baskı grupları,

belli kurumlar ve diğer politik aktörler karşısında genişleyen bir alan sağlamıştır. Bununla birlikte,

iki liderin de kurumsallıktan ziyade lider diplomasisine önem atfettiği görülmekte ve uluslararası

sistemde güçlü lider vurgusu yapmaya çalıştıkları da gözlemlenebilmektedir. Bu da siyasi eylemi

gerçekleştiren öznenin daha çok devlet üzerinden mi yoksa birey üzerinden de okunması

gerektiğine dair analiz birimini belirleme sorunsalını ortaya çıkarmıştır.

Ayrıca, uluslararası alandaki göreceli güç dağılımının sağladığı olanaklar ve getirdiği kısıtlamalar bu

iki devlet arasındaki ilişkileri de şekillendiren başka bir duruma işaret etmektedir. 2000’lerdeki

yükselen güç merkezlerinin karşısında ABD hegemonyasının göreceli düşüşü, uluslararası yapıdaki

değişimleri gösterirken yapı ve fail arasındaki etkilişimlere de etki etmektedir. Nitekim, uluslarası

yapıda gerçekleşen bu değişimler aktörlerin dünyayı algılamasında ve buna uygun olarak diğer

aktörlerle olan etkileşimlerinde de biçimlendirici bir rol oynayabilmektedir. Bu iki ülkenin üçüncü

taraflarla olan ilişkileri (özellikle Amerika Birleşik Devletleri ile kurulan ikili ilişkileri) ve algıladıkları13

güvenlik tehditleri devlet merkezli bir okuma ile de açıklanabilmektedir. Örneğin; özellikle 2016

sonrası Ankara ve Moskova Libya, Dağlık-Karabağ ve Suriye’deki rekabetlerini sürdürürlerken

işbirliği arayışlarını da devam ettirmişlerdir. Nitekim Rusya çıkarının çatıştığı alanlarda göreceli güç

dağılımı bakımından büyük bir güç olan ABD yerine orta büyüklükte bir güç olan Türkiye’yi

rakip/ortak olarak tercih etmiştir. Ankara da çeşitli konularda ABD’den aramış olduğu desteği

alamayınca (özellikle Suriye’nin kuzeyinde ABD’nin YPG’ye desteği de hesaba katılırsa) Rusya’dan

destek görmek istemiştir. Fakat Türk-Rus ilişkileri incelenirken Kasım 2015 ve Şubat 2020 krizlerine

de vurgu yapılmalıdır. Öyle ki, bu krizler sırasında karşılıklı kullanılan söylem ve araçlar sert olmuş

fakat ikili ilişkiler kısa sürede eski seyrine dönmüştür.

Sonuç olarak, bu çalışmada başlıkta belirtilen örnek üzerinden Türk Dış Politikası yazımında iç içe

geçen analiz seviyeleri sorunsalına değinilecek olup bu farklı analiz seviyelerinden nasıl bütünsel bir

okuma yapılabileceği tartışılacaktır.

Anahtar Kelimeler: : Analiz Seviyesi, Türk-Rus İlişkileri, TDP’de Erdoğan Dönemi, Uluslararası

Yapı, Uluslararası İlişkilerde Birey