AYNA Klinik Psikoloji Dergisi, cilt.9, sa.1, ss.259-278, 2022 (Hakemli Dergi)
Psikanalitik literatürde eylem, öznenin sorumluluğunu aldığı etik bir kavram olarak ele alınmaktadır. Eylemin etik oluşu bilinçli amaçlara ek olarak bilinçdışı niyetleri de içermesi ile ilgilidir. Freud ve Lacan, bir eylemin bilinç düzeyinde ne kadar başarısız olursa bilinçdışının o derecede başarılı olduğunu savunmaktadır. Başka bir deyişle, sakarlıklar ve sürçmeler gibi günlük hayatta başarısız olarak görülebilecek eylemler, bilinçdışı amaçları gerçekleştirdiğinden ötürü başarılı sayılmaktadır. Bununla birlikte Freud, analizde gerçekleşen başarısız eylemleri ve sürçmeleri, eyleme dökme (acting out/agieren) kavramından ayırmaktadır. Freud eyleme dökmeyi hastanın unuttuğu ve bastırdığı nosyonları eyleme dökerek ifade etmesi olarak tanımlamaktadır. Lacan ise eyleme dökmenin salt bir hatırlama sonucunda ortaya çıkmasından ziyade Başka ile kurulan ilişki bağlamında ortaya çıktığını savunmaktadır. Bu bağlamda, Lacan “Kaygı” seminerinde, eyleme dökme ve eyleme geçiş arasında da ayrım yapmaktadır. Lacan her ikisinin de öznenin kaygı ile baş etmesi bağlamında ortaya çıkan eylemler olduğunu belirtmektedir. Ancak, eyleme dökme öznenin Başka’ya yönelttiği bir mesajı ve bu mesajın sergilenmesini içerirken; eyleme geçiş ise öznenin gerçekleştirdiği eylemle dil aracılığıyla var olduğu simgesel düzenden çıkarak beden ile var olduğu gerçek düzene geçiş yapmasını içermektedir. Bu makalede, eyleme dökme ve eyleme geçiş kavramları Lacanyen teori bağlamında ele alınmış ve A. Hanım vakası üzerinden tartışılmıştır.