Mimarlık, sa.420, ss.72-76, 2021 (Hakemli Dergi)
Mimarlık yazınında, mimarlığa ait kanonların yıkılması gerekliliğinin bir kanona dönüştüğü konusunda artık herkes hemfikir. Mimarlığı büyük anlatılar çerçevesinde, mimarlık “panteonları” oluşturacak şekilde başat, yıldız, öncü mimarlar veya akımlar olarak değerlendirmenin ve “elit” bir sanat dalı olarak görmenin ötesinde hiyerarşik ilişkileri sorgulayan, yerelliği ve çoğulculuğu ön plana alan, mimarlığın farklı sosyal ve kültürel boyutlarını inceleyen çalışmalara Türkiye’de de daha sık rastlanıyor. Mimarlık yayıncılığı kadar ödül mekanizmaları da “mimarlık kültürünün” çok boyutlu doğasını yansıtacak şekilde çeşitleniyor.[2] Bu değişen historiyografik çerçeveye rağmen mimarların çalışmalarının monografiler şeklinde derlenmesi ise süregiden bir anlayış.
Mimar monografileri, dijitalleşmenin basılı yayınları öldürdüğüne ilişkin tüm tartışmalara rağmen son yıllarda da etkinliği giderek artan bir yayıncılık pratiği. Bu yayınlar, içerik, biçim ya da hitap ettiği kitle açısından farklı kategorilerde değerlendirilebilir. Monografiler mesleki, ticari, akademik ya da kurumsal yayın hedeflerine göre biçimlendiği kadar, konu edinilen kişinin mesleki ve sanatsal rolleri ya da yaşadığı dönemin tarihsel arka planı gibi içeriğe yönelik vurgularla da farklı şekilde tasarlanırlar. Örneklemek gerekirse 19. yüzyıl İstanbul’unda pek çok önemli yapıyı tasarlayan Balyan ailesine ilişkin olan monografi[3] ya da Ankara’da modernleşmenin kilit isimlerinden olan Holzmeister monografisi[4], ismi çok bilinse de uzak geçmişte kalmış mimarlara ait bilinmeyenleri ortaya koymayı amaçlıyor. Bazıları ise nispeten daha yakın dönemin, bir kısmı halen hayatta olan mimarların yapıtlarını belli temalar çerçevesinde derleyen çalışmalar. Örneğin pratiğini tamamen Ankara’da yürütmese de kentsel dokuda pek çok binası olan ama bazıları neredeyse hiç bilinmeyen mimarları tanıtan Ankara’da İz Bırakan Mimarlar serisi[5] Nejat Ersin monografisiyle de paralellikler taşıyor. Monografilerin bir bölümü ise halen aktif olan mimarların mesleki deneyimlerinde belli eşiklerden geçerken bir çeşit muhasebe olanağı olarak gördükleri derlemeler. Oto-monografi olarak da isimlendirilen bu tür yayıncılık çalışmalarını bir yandan da tanınırlığı artırarak iş imkanlarını geliştirmek üzere işverenlere yönelik bir promosyon aracı olarak da değerlendirmek mümkün.
Mimar Nejat Ersin kitabı ise bu kategorilerle birebir örtüşmeyen, hem oto-monografi hem monografi denebilecek bir çalışma. (Resim 1) 2010 yılında kaybettiğimiz Ersin’in yaşamına ve mesleki üretimine odaklanan bu kitap, mimarın hayattayken yapıları arasından derlediği bir seçkiyi[6] kendi açıklamalarıyla tanıtırken aynı zamanda seçkiye almadığı çalışmalarını da içeriyor. Editör Dr. Selda Bancı herhangi bir eleme yapmadan, yansız bir şekilde, sınıflandırmadan mimarın tüm projelerine yer verildiğini belirtirken kitabın daha sonraki çalışmalar için bir çeşit “işlenmemiş” arşiv olarak değerlendirilmesi gerektiğini vurguluyor. Kitapta bu nedenle tematik ve yönlendirici bir kurgu hedeflenmemiş, sadece 10 yıllık bölümlere ayrılmış kronolojik bir izlek geliştirilmiş.[7]
Projelerin bazılarına eşlik eden Ersin’in kısa notları, tasarımcı bir mimarın form (estetik) tercihlerini ve felsefi yaklaşımlarını içerirken diğer yandan imar hukuku, inşaat zorlukları veya yapı üretim sürecindeki bürokrat, siyasetçi, müteahhit, mal sahibi gibi diğer aktörlere ilişkin ilginç bilgiler de sunmakta. Metinlerin bu niteliği mimarı romantize etmeden yapı üretim süreçlerindeki aktörlerden sadece biri olarak daha gerçekçi bir çerçevede anlamamıza imkan veriyor. Projeler ve eşlik eden metinler bir yandan da Türkiye’deki siyasi, sosyal ve ekonomik yaşama yeni giren dinamikleri ve ilişkili yapı tiplerini takip etmemizi sağlıyor. 1950’lerdeki havaalanı projeleriyle Türkiye’nin NATO’ya katılımını, bakım, servis ve depo yapıları ile 1970’lerde Türkiye’de yerli otomobil üretiminin başlaması ardından ortaya çıkan gelişmeleri ya da 1980’lerle beraber güney kıyılarında gelişen turizm ve yazlık ev sektörünü mimarın çalışmalarından okumak mümkün. (Resim 2, 3) Ersin’in “şık şehir” olarak gördüğü ve çok sevdiği Ankara’nın üç kez yıkılıp yeniden yapılmasına hayıflanması ve kendisinin aktif şekilde rol aldığı mesleki kuruluşlar aracılığıyla bunun en “fenni” ve mimarın yaratıcılığına imkan verecek imar koşullarıyla yapılması konusundaki gayreti metinlerdeki ana temalardan biri. Ancak son tahlilde bu monografi, ticari yapı üretim çarkında mimarların kimi zaman gönülsüzce, kimi zaman yeterince etkinliği olmayan rolleriyle pay sahibi olduğunu da bizden saklamıyor.
Nejat Ersin’in meslek yaşamında üstlendiği roller de zaten mimarlık pratiğinin “dünyevi” boyutunu göstermekte. Örneğin bir süre beraber çalıştıkları Danyal Tevfik Çiper için hazırlanan monografideki “Tavizsiz bir Modernist Mimar”[8] başlığı Çiper’in tasarımcı kimliğine odaklanırken bu çalışma “Mimar Nejat Ersin” gibi daha jenerik ama mimarlığın bir bina tasarım sürecinin ötesine gittiğine ilişkin çağrışımları çok olan, sade bir başlığa sahip. Her ne kadar kitabın başlığı böyle seçilse de Ersin’in monografisine bakınca memur, teknokrat, organizatör, uygulamacı, inşaatçı, tasarımcı, mobilya üreticisi gibi farklı mesleki rolleri içeren bu mimar nitelemesinin çok boyutluluğu görülebilir. (Resim 4) Bu çeşitliliğe karşın pek çok dönemdaşının aksine mimari yarışmalar Ersin’in mesleki aktiviteleri arasında çok kısıtlı olarak yer alır, eğitim alanının dışında kalmayı ise bilinçli olarak tercih etmiştir. Tüm bunların yanında yap-satçı (yüklenici) rolü oldukça özgün bir pozisyondur. Ortaklarından biri olduğu RER adlı şirket mimari projeden uygulamanın son aşamasına kadar binanın gerçekleşmesini sağlamaktadır. Her ne kadar bu fazlasıyla gerçekçi çerçeve içinde faaliyet gösterse de Ersin sadece bir kez ihaleyle iş aldığını onda da yanlış hesaplamadan dolayı ekonomik olarak zarar ettiği notunu düşer. Çünkü aslında Ersin’in gözünde mimarlık “konusu insan olan” bir mekân sanatıdır ve bina bir ticari meta değildir. Bir başka özgün konum akademideki hocası Sedad Hakkı Eldem ile ilişkisinden kaynaklanmaktadır. Hindistan Büyükelçiliği’nin kontrol mimarlığı ile başlayarak Ankara’da yaptığı yapılarda Eldem’in “vekilliğini”, kimi zaman sitemlerini de sineye çekerek, 27 yıl sürdürmesi uyumlu ve alçakgönüllü kişiliğinin bir yansıması olarak görülebilir. İstanbul’da bir yalı tasarlaması söz konusu olduğunda da Ersin, daima hocası olarak gördüğü Eldem’in fikirlerine başvurur.
Bancı’nın Matbu Mimarlıklar adıyla kitap olarak da basılan doktora çalışması 1950-1980 arasındaki “oto-monografilere” odaklanmış ve bu yazın türünün mimarlık tarihimizdeki örneklerini “sergi”, “arşiv” ve “anlatı” olarak üç alt grupta sınıflandırmıştır.[9] Bu yaklaşım Ersin monografisinde de izlenebilir. Paralellik kurulursa Mimar Nejat Ersin kitabının belki de en yakın durduğu tanım “arşiv” olsa gerek. Ersin’in çalışmaları kamuoyuna önce 18-29 Şubat 2020 tarihleri arasında Çankaya Belediyesi Çağdaş Sanatlar Merkezinde düzenlenen bir “sergi” çerçevesinde sunulmuştu.[10] (Resim 5) Daha sonra Ersin’in ailesinin bağışladığı kişisel ve mesleki yaşamına ilişkin tüm çizimler, objeler, fotoğraflar ve belgeler Mimarlar Derneği 1927 genel merkezinde araştırmacıların erişimine açıldı. (Resim 6) Eşzamanlı olarak -pandemi koşullarına da uyum sağlayarak- uzaktan erişimin mümkün olacağı dijital arşiv formatında derneğin web sitesinde paylaşıldı.[11]
Elimizdeki bu monografi ise aynı malzemenin daha geleneksel bir mecradaki temsili.[12] Kitap günümüzde insanlara ulaşmakta en elverişli medya aracı olmaktan giderek uzaklaşsa da üst düzey kağıt ve basım kalitesiyle çok satılması değil prestij yayını olması hedeflenen bu çalışma, bir kaynak eser olarak mimarlık yazınında yerini alacaktır. Monografinin özgün biçimsel özellikleri de Ersin’in ürünlerine, özellikle de Cinnah 19 konut bloğuna referanslarıyla dikkat çekiyor. Bu bağlamda bir laytmotif olarak bölüm aralarında ve siyah cildi saran parlak renkli kağıt kuşakta yer verilen Cinnah 19 cephesindeki desen, siyah-beyaz çizgisel iç kapaklar, katlı sayfalar vb. kitabın tasarımındaki özeni yansıtıyor.
Mimarlar Derneği 1927 ve Mimarlar Odası iş birliğiyle ve Lineadecor’un desteğiyle basılan bu yayın, ailesinin Derneğe bağışladığı Nejat Ersin’e ait belgelere dayanarak ortaya çıkarılmış. Dernek merkezinin mimarın meslek yaşamının ilk çalışmalarından biri olan ve kendisinin de bir süre yaşadığı Cinnah 19 adresindeki yapıda yer alması bu monografiyi daha da anlamlı kılıyor.[13] Kent belleğinin ikonik bir yapısı ve mimarı ile kurulan bu özdeşleşme duygusu, diğer meslek kuruluşlarına da örnek olabilecek, övgüye değer bir durum.[14]
Ersin’in çocuğu gibi gördüğünü söylediği Cinnah 19 çeşitli tarihsel koşulların en uygun şekilde bir araya gelmesinden dolayı mimarını da 30’lu yaşlarında Ankara’da çok bilinen bir isim haline getirmiştir. (Resim 7) Meslek yaşamı boyunca yenilikçilik ve popülarite olarak bu yapıyı aşan bir eser üretememek de mimarın hazin bir yazgısı olsa gerek. İlginçtir, Ersin’in modern mimari ile tanıştığı Akademideki eğitim hayatını ve ilk işlerini tanıtırken verdiği Le Corbusier ve Edward Durell Stone gibi referansları bu yapıda görmek mümkünken, sonraki çalışmalarında akademik bağlamla belirgin bir ilişki kurma gayreti pek yoktur. Bu durum bir kayıtsızlık ya da habersizlikten kaynaklanmıyor olmalı. Ersin, on dört mimarlık dergisine abone olduğunu, çok sayıda kitap aldığını ve tüm yatırımını entelektüel gelişmeye harcadığını ifade etmektedir.[15] Geleneksel mimari yanında Selçuklu, Osmanlı gibi tarihsel referanslarla özellikle turizm alanındaki çalışmalarında kullandığı post-modernist biçim dilinin mimarlık anlayışına nasıl girdiğini, zamanla nasıl hakim olduğunu ve bu dönüşümde dünyadaki ve Türkiye’deki hangi mimarların ya da eserlerin etkin olduğunu izleyebilmek çok ilginç olurdu. Ancak sözel ve yazınsal anlatı kurmaya yatkın olmayan ve “mimar çizer” düsturuyla hareket eden pek çok mimarda olduğu gibi söyleşiler çoğunlukla ilerleyen yaşlarında yapıldığından olsa gerek Ersin’in mimarlık anlayışındaki kırılma anlarına ilişkin veriler çok spesifik değil.
Arşivdeki “her” çalışmayı koymak hedefi Ersin’in kendisinin bile yer vermekten imtina edebileceği, büroya gelir getirmesi gibi pratik sebeplerle üretildiği izlenimi veren bazı projelerin ve yapıların da izleyiciye ulaşmasına neden oluyor. Hele bu yapılar günümüzdeki halleriyle (tamamen değiştirilen doğramaları, üstlerindeki reklam panoları vb. ile) fotoğraflandıklarında mimarın mesleki üretiminin estetik değerini sorgulatma riskini taşımakta. Oysa günümüzde hâlâ iyi koşullarda varlığını sürdüren, düz çatılı, hareketli çıplak tuğla kitlesiyle dikkat çekici Necmettin Özmen Apartmanı gibi bazı yapıların fotoğraflarının monografide yer alması Ersin’in form becerisinin bir kanıtı olurdu. (Resim 8)
Böyle bir yayını hazırlarken editörün herhalde kendini en çok sorguladığı konu, sorumluluk boyutu çok yüksek olan görevin, yani mimara vefa duygusu ile kendisine emanet edilen çalışmaların ve onun mesleki kimliğinin nasıl ortaya konulacağı olmalı. O nedenle çalışmalara eleştirel bir mesafeyle bakan yazılar yerine kitabın girişindeki Mimarlar Odası Genel Başkanı Deniz İncedayı ve Mimarlar Derneği 1927 Yönetim Kurulu Başkanı Lale Özgenel’in kısa tanıtım metinleri ile Editör Bancı’nın üç yılı aşkın süredir üzerinde çalıştığı “Nejat Ersin projesini” açıkladığı yazı ile yetinilmiş. Kitabın sonunda ise mimar ile yapılmış onun “düşüncelerine ulaşmak için anahtar görevinde” olduğu belirtilen dört söyleşi ile, “Türkiye’deki mimarlık bağlamında kendi mimarlık çalışmaları”, “kişisel hayatı”, “yaşadığı şehir Ankara” ve içinde önemli roller oynadığı “mimarlık örgütlenmeleri” anlatılmakta. Kitabın tamamında, özellikle de “Erken Dönem ve Aile” “Mimarlık Eğitimi, Hocalar ve Ortam” ve “Meslekte İlk Yıllar” isimli başlangıç bölümlerinde sıkça kullanılan mimarın aile albümlerinden çok sayıdaki görsel, hem mimar ile “kişisel bir tanışma” sağlıyor hem de okuyucuya özellikle 1950’ler ve 1960’lar Ankara’sının sosyal yaşamına ilişkin bir belgesel izletmiş gibi oluyor. Bu mesleki, sosyal yaşam biçimlerinin, örneğin Ersin ailesinin şık giyimleriyle katıldığı baloların[16], günümüzde kaybolması da mesleki kimliğin ve ilişkilerin dönüşümünün bir göstergesi olarak yorumlanabilir.
Bu kitap tanıtım yazısına düşülecek bir son not da, çalışmanın içindeki bilgilerin nasıl daha aktif kullanılabileceğine ilişkin. Kitabın sonunda yer alan Ersin’in yapı ve projeleri listesine kitabın içindeki sayfalarda referans verilmesi, metinlerden de projelere ulaşılmasını sağlayabilir, böylece okuyucunun kitabın farklı kısımları arasındaki hareketini kolaylaştırabilirdi. Bir küçük eleştiri de projelere ilişkin coğrafi adresleme konusunda. Projelerin yanında yer alan künyede verilen konum bilgileri fazla genel çerçevede, örneğin 37 projenin konumu olarak sadece Çankaya veriliyor, yapının nerede olduğuna dair daha belirgin bir bilgi sunmuyor. Yayının sonunda projelerin ve yapıların Türkiye coğrafyasına dağılımı ve günümüzdeki durumlarına ilişkin görselleştirmeler ise çok anlatıcı. Benzer bir yaklaşımın Ersin’in Ankara’daki projelerinin kent içinde haritalanmasıyla da sürdürülmesi, araştırmacılara yerinde gözlem imkanı verebilirdi.
Sonuç olarak, farklı mecralarda ortaya konan Mimar Nejat Ersin projesi mimarlık temsillerinin korunması, sınıflanması, değerlendirilmesi ve yayınlanması boyutlarıyla örnek bir çalışma. (Resim 9) Mimarlar Derneği 1927 merkezinde yer alan Nejat Ersin’e ait orijinal malzemelerin bulunduğu arşiv özellikle mimarlık araştırmacıları için çok değerli. Son bir buçuk yılı çok olağanüstü koşullarda evlerine kapanarak her şeye ekranlar aracılığıyla ulaşan bizler için bu arşivin dijital bir veri tabanı olarak düzenlenmesi ise daha da geniş bir çevreye ulaşılabilmesini sağlıyor. Bu araştırmanın son halkası olan bu değerli monografi çalışması ise Mimarlar Odası ve Dernek’ten edinilebilir. Kısıtlı sayıda basılan ve yakında nadir bir koleksiyon malzemesine dönüşecek olan kitap, mimarlık kültürü çalışmalarında, kanonu sorgulatan, önemli bir kaynak eser olarak kütüphanelerde yer alacaktır.
NOTLAR
[1]Bir mimarlık monografisi tanıtımına kitabın başlığı dışında ne konulsa kitaba yük olacaktı. Çare yazın insanı Selahattin Özpalabıyıklar’ın verdiği bir söyleşide bulundu. Yazar “İtalik Benim” isimli kitabına ilişkin şunu söylüyordu: “İtalik, matbaacılığın ilk çağlarında metinlerin kapladığı alanı küçültmek, böylece maliyeti düşürmek amacıyla üretilmiş bir yazı şekli... Ben de hayatta fazla yer kaplamak istemiyorum diyebilirim. Ya da en azından kaplıyormuş gibi görünmek istemiyorum. İtalik aynı zamanda metinde dikkat çekmesini istediğimiz yerleri göstermek için kullanılıyor. Yani bir taşla iki kuş: Hem hafifçe eğilip temenna ederek uzayda kapladığım yeri azaltıyorum, belki hedef küçültüyorum askerde dedikleri gibi, hem de daha çok görünür oluyorum”. Bu ikili anlayışı hem Nejat Ersin’in zarif ve saygın kişiliğinde, mimarlık pozisyonunda hem de editör Selda Bancı’nın hazırladığı monografide görmek mümkün. Söyleşinin tamamı için bkz: Metotsuz Şark Usulü: Selahattin Özpalabıyıklar gazeteduvar.com.tr/metotsuz-sark-usulu-selahattin-ozpalabiyiklar-haber-1521879 [Erişim: 01.05.2021]
[2] Mimarlar Odası, “Anma Programı ve Mimarlığa Emek Verenler,” “Mimarlık Odası’na Emek Verenler” gibi serilerle bu monografi çalışmalarında önemli bir rol sahibidir. Son örnekleri Ziya Tanalı ve Ersen Gürsel gibi Sinan Ödülü verilen mimarlara odaklanan bu kitap serilerinde mimarlığa, Mimarlar Odası kurumsal çalışmaları gibi yapı üretimi dışında da katkıda bulunan Somer Ural, Selçuk Batur gibi isimlere rastlamak mümkün. Bu yazıda incelenen Nejat Ersin de 2002 yılında Ulusal Mimarlık Ödülleri çerçevesinde “Mimarlığa Katkı Başarı Ödülü” almıştır. Elimizdeki bu monografi yukarına adı geçen serilerle ilişkili olarak düşünülebilir.
[3] Uras, Büke, 2021, Balyanlar: Osmanlı Mimarlığı ve Balyan Arşivi, Korpus Yayınları, İstanbul.
[4] Balamir, Aydan, 2010, Clemens Holzmeister: Çağın Dönümünde Bir Mimar, Boyut Yayınları, İstanbul.
[5] 2017 yılında VEKAM ve Başkent Üniversitesi tarafından başlanan Ankara konusunda çalışan pek çok akademisyenin katkıda bulunduğu ve sayısı on üçe ulaşan bu paneller, e-kitap olarak yayınlanmaya başlamıştır.
[6] 2002, “Nejat Ersin”, Mimarlık, sayı: 304, ss.8-17.
[7] Sınıflamaksızın her projeye bu onar yıllık dilimlerde yer verme düşüncesi de, tarihi belirsiz pek çok projenin ayrı bir bölüm olarak eklenmesiyle, editörün öngördüğü netlikte bir dizgenin oluşması açısından sorun yaşıyor. Bu da aslında her monografik çalışmanın karşılaştığı kurguya ilişkin ortak bir mesele.
[8] Cengizkan, N. Müge (der.), 2013, Tavizsiz Bir Modernist Mimar: Danyal Tevfik Çiper, Arkadaş Yayınları, Ankara.
[9] Bancı, Selda, 2018, Matbu Mimarlıklar: Türkiye’de 1950’lerden 1980’lere Mimar Oto-Monografileri, ODTÜ Yayıncılık, Ankara.
[10]Sergi, Mimarlar Derneği 1927’nin, 2017 yılından bu yana düzenlediği, dernek belleğini ve birikimini tematik arşivlerle paylaşmayı amaçlayan “Yıldönümü Sergileri” kapsamında, 93. Kuruluş Yılına yönelik hazırlandı ve izleyiciye sunuldu.
[11] nejatersin.md1927.org.tr [Erişim: 01.05.2021]
[12] Geleneksel bir format olan kitap aslında ilginç çağdaş yayıncılık araçlarına imkan vermektedir. Örneğin bu kitap içinde verilen QR koduyla Ersin’in konuşmalarını bir video kurguyla kendi sesinden dinleme imkanını sunmaktadır.
[13] Mimarlar Derneği 1927 daha önceki yıllarda da Şevki Vanlı: Düşünceler ve Tasarımlar (2001) gibi bir monografik çalışma yayınlamıştır. Derneğin 56 yıldır üyesi olan Ersin kitabı bu alandaki ikinci çalışma.
[14] Bu yayın merkez binasının yüklenicisi olan ve uzun yıllar yönetim kurullarında görev yaptığı Mimarlar Odası’nın Nejat Ersin’e bir çeşit teşekkürü olarak da okunabilir. TMMOB Mimarlar Odası son yıllarda giderek artan şekilde (anma programları çerçevesinde) mimar monografileri üretiminde önemli bir rol oynamaktadır. Yere Ait: Ersin Gürsel Mimarlığı (2017) Ernst A. Egli: Türkiye’ye Katkılar Yerel Yorumlar, Eğitimde Program, Pratiğin Muhasebesi (2017), Modernist Açılımda Bir Öncü: Seyfi Arkan (2012).
[15] Monografide Ersin’den derneğe kalanlar arasında 500 adet kitap ve dergi bulunduğundan bahsedilmekte. Kitap içindeki küçük bir fotoğrafta bir arada görülebilmekte olan bu yayınların ancak dernekte incelenebilmeleri yerine belki bu monografide de tanıtılmaları sağlanabilirdi. Mimarların bilgiye nasıl ulaştığı, ne okuduğu, hangi yayınları takip ettiği araştırmacıların ilgisini çeken bir konu. Bu konuda öncü bir örnek Cedric Price Retriever başlıklı yayın. Bu katalog çalışması Price’ın kütüphanesinin mimarın düşünce sisteminin ve hayal gücünün haritası olduğu düşüncesiyle raflardaki kitapları tek tek tanıtmaktaydı.
[16] Ersin bu baloların aynı zamanda bir kaynak üretimi aracı olduğunu ve buradan gelen parayla Mimarlar Odası binasının yapıldığını söyler.