GÖÇ ARAŞTIRMALARINDA YÖNTEM: Örnek Nitel Araştırma Deneyimleri., İbrahim Soysüren,Mustafa Poyraz., Editör, Nika Yayınevi, Ankara, ss.83-100, 2023
Kendi uzun erimli çok-alanlı etnografik saha deneyimimi paylaştığım bu makale bir yanıyla da böyle bir akrabalığın nasıl kurulduğuna dair, Clark Ashton Smith’inki gibi, bir hikâye olarak okunabilir. 2000’lerin başında, siyasi ve ekonomik kriz içinde bir ülkede hak mücadelesi sürdüren bir topluluğun derdini anlamak üzere yola çıkarken bu seyahatin hem tarihte hem de coğrafyada uzanabileceği yerleri öngörmem mümkün değildi. Seyahat ilerledikçe çalışma konusu olan toplulukla kurduğum akrabalık da gelişti ve “Alevi Coğrafyası” olarak andığım mekânın sınırlarını daha derinden kavramaya başladım. Alişar’la tanışmam ve onunla birlikte biyografisini oluşturan mahallerde bulunabilmiş olmam bu kavrayışın gelişmesinde önemli bir aşamaydı. Bu deneyimden baktığımda sonuç olarak söyleyebileceğim, özellikle göç gibi coğrafi hareketliliğin kavramsal ve mekânsal sınırları muğlaklaştırdığı bir olgu üzerine niteliksel araştırma tasarlarken, sahanın ve alanla akrabalık kurmaya yönelik stratejilerin dikkatlice düşünülmesi olur. Çünkü her araştırma kendi sahasını inşa eder ve her sahanın yöntemsel yaklaşımı da kendi personasına göre şekillenir.
This article, in which I share my own long-term multi-sited ethnographic field experience, can also be read as a story, like Clark Ashton Smith's, about how such a kinship is forged. When I set out in the early 2000s to understand the plight of a community struggling for rights in a country in political and economic crisis, I could not have foreseen the historical and geographical reach of this journey. As the journey progressed, my kinship with the community that is the subject of the study developed and I began to comprehend more deeply the boundaries of the space I refer to as ‘Alevi Geography’. Meeting Alişar and being able to be with him in the neighbourhoods that make up his biography was an important stage in the development of this comprehension. What I can conclude from this experience is that when designing qualitative research, especially on a phenomenon such as migration, where geographical mobility blurs conceptual and spatial boundaries, strategies for establishing kinship with the field and the field should be carefully considered. Because each research constructs its own field and the methodological approach of each field is shaped according to its own persona.