GÜNEYDOĞU TÜRKİYE’DEKİ DADAŞ ŞEYLİNİN JEOMEKANİK ÖZELLİKLERİNE GÖRE ÇATLATILABİLİRLİK DEĞERLENDİRMESİ


Cihaner O., Yıldırım B.

21th International Petroleum and Natural Gas Congress and Exhibition of Turkey, Ankara, Türkiye, 27 - 29 Eylül 2023, ss.50-63

  • Yayın Türü: Bildiri / Tam Metin Bildiri
  • Basıldığı Şehir: Ankara
  • Basıldığı Ülke: Türkiye
  • Sayfa Sayıları: ss.50-63
  • Orta Doğu Teknik Üniversitesi Adresli: Evet

Özet

Ankonvansiyonel (geleneksel olmayan) bir şeyl rezervuar sisteminde, kaynak kayaç, rezervuar kayaç ve örtü kayaç, aynı şeyl formasyonu tarafından temsil edilir. Şeyl rezervuarları, ultra düşük geçirgenliğe sahip son derece heterojen yapıları nedeniyle zayıf bir doğal üretkenliğe sahiptir. Bu nedenle, şeyl petrol/gaz kuyularının ezici bir çoğunluğu, çok aşamalı hidrolik çatlatma ile birlikte yatay sondaj teknolojilerine ihtiyaç duymaktadır. Yatay kuyuların hidrolik çatlatılması, uyarılmış rezervuar hacmini artırmak için son 25 yıldır dünya genelinde yaygın olarak kullanılmaktadır.

Bir şeyl rezervuarının birincil ve sürekli üretkenliği büyük ölçüde jeomekanik parametrelere bağlıdır. Ankonvansiyonel rezervuar jeomekaniğinde en kritik parametre olarak ifade edilen çatlatılabilirlik, en basit haliyle, bir formasyonun etkili bir şekilde kırılma/çatlama kabiliyetinin derecesi olarak tanımlanabilir. Buna göre çatlatılabilirlik indeksi (Çİ) terimi, kayaçların kırılma/çatlama eğilimini matematiksel olarak hesaplamak için teorik bir ölçüt olarak kullanılabilir. Hidrolik çatlatma (HÇ) operasyonları için Çİ, bir formasyonun çatlakları başlatma ve yayma eğilimini ve karmaşık kırılma ağı sistemleri oluşturma yeteneğini yansıtabilir. Sonuç olarak, geleneksel olmayan rezervuarlar için çatlatılabilirlik, tatlı noktaların ve kırılma bariyerlerinin karakterizasyonunda ve HÇ optimizasyonunda çok önemli bir rol oynar.

Bu çalışma, temel olarak Dadaş şeylinin çatlatılabilirlik indeksini (Çİ) kırılganlık indeksinin (Kİ), kırılma tokluğunun (KI-II), minimum yatay gerilmenin (σh) ve diferansiyel yatay gerilmenin (Δσ) bir fonksiyonu olarak hesaplamayı amaçlamaktadır. Bu amaç doğrultusunda, Young modülü (E), Poisson katsayısı (ν), jeolojik asal gerilmeler, diferansiyel yatay gerilme (DYG, Δσ), kırılma toklukları (Kıc and Kııc), serbest basınç dayanımı (UCS), çekme dayanımı (To), iç sürtünme açısı (𝜑) ve kohezyon (C) gibi önemli mekanik kayaç özelliklerini elde etmek amacıyla, öncelikle Çalıktepe-2 kuyusunun mevcut logları (gama-ışını logu, sonik DT logu ve özkütle logu) üzerinde bir sayısallaştırma çalışması yapılmıştır. Akabinde bu jeomekanik parametreler, çatlatılabilirliği deterministik ve olasılıksal açılardan değerlendirmek için kullanılmıştır. Bu bağlamda, Rickman v.d. modeli (2008), Yuan v.d. modeli (2017), Dou v.d. modeli (2022) ve bu çalışmada yeni önerilen model (2023) olmak üzere dört çatlatılabilirlik modeli uygulanmıştır. Dou v.d. modelinin değiştirilmesiyle elde edilen bu yeni çatlatılabilirlik modeli, mekanik kırılganlık indeksini (Kİmek), mod-I ve mod-II kırılma tokluğunu (KIC & KIIC), minimum yatay gerilimi (σh) ve DYG'yi (Δσ) içerir.

Yukarıda belirtilen hedeflere ulaşmak için, çalışılan tüm modellerden deterministik olarak tahmin edilen Çİ sonuçları incelenerek Marcellus şeyli ile Dadaş şeyli arasında karşılaştırmalı bir analiz yapıldı. Ek olarak, Çİ ve Kİmek arasındaki korelasyonu gözlemlemek ve ABD'nin verimli şeyl rezervuarlarında uygulanan başarılı HÇ performanslarını doğrulamak için, Önerilen model kullanılarak diğer bazı şeyl formasyonlarının (Barnett, Haynesville, Bakken ve Eagle Ford) Çİ değerleri elde edildi. Stokastik süreçte, öncelikle Çİ için olasılıksal risk analizi gerçekleştirmek amacıyla 10,000 iterasyonlu Monte Carlo simülasyonu uygulandı. Daha sonra, incelenen tüm çatlatılabilirlik modelleri için, çatlatılabilirlik bileşenlerinin çıktı verisi (FI) üzerindeki etkisi, kasırga grafiği ve örümcek grafiği kullanılarak duyarlılık analizi ile incelenmiş ve buna göre her model için kritik girdi parametreleri belirlenmiştir. Son olarak Dadaş şeylinin tüm Çİ sonuçları deterministik yöntem ile stokastik yöntemi karşılaştırmak amacıyla bir bütün olarak analiz edildi.

İlginç bir şekilde, Rickman v.d. modelinden (normalize edilmiş Young modülü (E) ve Poisson katsayısına (ν) bağlı olan) elde edilen Çİ değerlerinin Yuan v.d. modelindeki (normalize edilmiş Young modülü (E) ve Poisson katsayısına (ν), mod-I ve mod-II kırılma tokluklarına (Kıc and Kııc) ve minimum yatay gerilmeye (σh) bağlı olan) Çİ değerlerine önemli ölçüde yakın olduğu gözlemlenmiştir. Öte yandan Dou v.d. modelinin ve Önerilen modelin değerlerinin diğer iki modelden açıkça daha büyük olduğu analiz edilmiştir. Buna göre, bu sonuç Dadaş şeylinin çatlatılabilirliği üzerinde DYG'nin (Δσ) güçlü bir etkiye sahip olduğunu yansıtabilir. Ayrıca, Önerilen modelin sonuçlarının Dou v.d. modelindeki sonuçlara oldukça yakın olduğu bulunmuştur. Bu bakış açısından hareketle, Dadaş şeylinin Çİ değerlendirmesinde mod-II kırılma tokluğunun (KIIC) gözle görülür fakat küçük bir rol oynadığı söylenebilir. KIIC'nun Çİ üzerindeki etkisinin düşük olması, çatlakların başlaması ve ilerlemesinin kayma kırıklarından ziyade çekme kırıklarıyla daha fazla ilişkili olmasına bağlanabilir. Yukarıda bahsedilen tüm bu bulgular, Önerilen modelin, özellikle doğrultu atımlı (SS) faylanma ve ters faylanma (RF) ortamlarında bulunan şeyl rezervuarlarının çatlatılabilirlik değerlendirmesinde diferansiyel yatay gerilmenin ve mod-II kırılma tokluğunun önemini vurguladığını göstermektedir.

Marcellus şeylinin nispeten yüksek deterministik Çİ sonuçları, bu formasyonda uygulanan başarılı hidrolik çatlatma (HÇ) operasyonlarını destekleyici bir argüman olarak kullanılabilir. Karşılaştırmalı olarak bakıldığında, Marcellus şeyli, incelenen tüm modellerde (özellikle Rickman v.d. modelinde ve Yuan v.d. modelinde) Dadaş-I şeyline göre daha yüksek Çİ değerlerine sahiptir. Bu durum, Marcellus şeylinin Dadaş-I şeyline göre çok daha cazip bir jeomekanik yapıya sahip olmasıyla açıklanabilir. Öte yandan, Marcellus şeylinin deterministik Çİ sonuçları Dou v.d. modeli ve Önerilen model için Dadaş-I şeylinin değerlerine yakın değerler göstermiştir. Bu çalışmada ayrıca ABD'de incelenen tüm formasyonların Kİ değerleri nispeten büyük olmasa da Önerilen modele göre yüksek derecede çatlatılabilir olarak derecelendirildiği gözlenmiştir. Böylece, Dou v.d. çatlatılabilirlik modeli Önerilen model ile doğrulanmıştır. Ek olarak, Dadaş şeylinin Çİ ve Kİmek açısından Barnett şeyli ve Haynesville şeyli ile benzer eğilim gösterdiği bulunmuştur. Sonuçlar ayrıca Çİ ve Kİ arasında her zaman pozitif bir korelasyon olmadığını göstermiştir.

Özetle, Rickman v.d. modeli ile Yuan v.d. modeline göre Dadaş şeylinin düşük seviyeli çatlatılabilir bir formasyon olduğu ve bu formasyondan etkin bir HÇ performansı elde etmenin zor olduğu tespit edilmiştir. Ancak Rickman v.d. modeli FI denkleminde yalnızca mekanik kırılganlığı içermektedir. Yuan v.d. modelinin güvenilirlik derecesi, çatlatılabilirlik denkleminde DYG'nin bulunmaması ve bu model ile Rickman v.d. modeli arasında yakın Çİ değerlerinin gözlenmesi nedeniyle tartışmaya açıktır. Öte yandan, Dou v.d. modeli ve Önerilen model, Dadaş şeylinde HÇ'nın etkili bir şekilde uygulanma olasılığının ve karmaşık kırılma ağları elde etme eğiliminin yüksek olduğunu göstermiştir. Ayrıca L2 bölgesi diğer tüm bölgelere göre kıyasla daha elverişli petrofiziksel, jeokimyasal (rezervuar kalitesi açısından) ve jeomekanik (tamamlama kalitesi açısından) özelliklere sahiptir. Bu açıdan bakıldığında Dadaş şeylinin HÇ ile etkin bir şekilde uyarılması konusunda en olası ideal seçeneğin L2 bölgesi olduğu sonucuna varılmıştır.

Yukarıdaki bulguların ışığında, Önerilen model, bir HÇ operasyonundaki tatlı noktaları belirlemek için alternatif bir Çİ yöntemi olarak sunulabilir; ancak bu çalışmanın sonuçlarının deneysel veriler ve sayısal modellemelerle genişletilmesi gerekmektedir. Gelecekte bu araştırmanın, Türkiye'nin öncü geleneksel olmayan şeyl kaynaklarının HÇ optimizasyonunda jeomekanik bir referans noktası olarak hizmet etmesi beklenmektedir.

In an unconventional shale reservoir system, the source rock, the reservoir rock, and the caprock are all represented by the same shale formation. Shale reservoirs have poor natural productivity due to their extremely heterogeneous structures with ultra-low permeability. Therefore, an overwhelming majority of shale oil/gas wells requires horizontal drilling technologies combined with multi-stage hydraulic fracturing. Hydraulic fracturing of horizontal wells has been commonly used worldwide for the last 25 years to increase the stimulated reservoir volume (SRV).

The primary and sustained productivity of a shale reservoir is strongly dependent on geomechanical parameters. The fracability, which is stated as the most critical parameter in unconventional reservoir geomechanics, can be defined in its simplest form as the degree of a formation’s ability to be fractured effectively. Accordingly, the fracability index (FI) term can be used as a theoretical benchmark to mathematically calculate the tendency of rocks to be fractured. For hydraulic fracturing (HF) operations, FI can reflect a formation's tendency to initiate & propagate fractures and its ability to generate complex fracture network systems. Consequently, for unconventional reservoirs, fracability plays a crucial role in characterization of sweet spots and fracture barriers and in optimization of HF.

This study mainly aims at calculating the fracability index (FI) of Dadaş shale as a function of mechanical brittleness index (BImech), fracture toughness (KC), minimum horizontal stress (σh), and differential horizontal stress (DHS, Δσ). To this end, firstly, a digitization study has been performed on the available logs (Gamma-ray log, Sonic (DT) log, and Density log) of Çalıktepe-2 well to obtain the crucial mechanical rock properties such as Young’s Modulus (YM, E) and Poisson Ratio (PR, ν), geological principal stresses, DHS (Δσ), fracture toughness (KC), unconfined compressive strength (UCS), tensile strength (To), internal friction angle (𝜑), and cohesion (CO). Then, these geomechanical parameters have been utilized to evaluate the fracability from deterministic and probabilistic aspects. In this context, four fracability models, namely Rickman’s et al.’s model (2008), Yuan et al.’s model (2017), Dou et al.’s model (2022), and newly proposed model in this study (2023) were implemented. This new fracability model obtained by modifying Dou et al.’s model includes mechanical brittleness index (BImech), mode-I and mode-II fracture toughness (KIC & KIIC), minimum horizontal stress (σh), and DHS (Δσ).

To achieve abovementioned goals, a comparative analysis between Marcellus shale and Dadaş shale was performed by examining FI results, which deterministically estimated from all studied models. Additionally, using Proposed model, FI values of some other shale formations (Barnett, Haynesville, Bakken, and Eagle Ford) were obtained to observe the correlation between FI and BImech and to validate successful HF performances applied in the U.S.'s productive shale reservoirs. In stochastic process, firstly Monte Carlo simulation with 10,000 iterations was applied to perform probabilistic risk analysis for FI. Next, for all studied fracability models, the effect of fracability components on output data (FI) was examined by sensitivity analysis using tornado chart and spider chart, accordingly, critical input parameters were determined for each model. Finally, all FI results of Dadaş shale was analyzed as a whole to compare deterministic method and stochastic method.

Interestingly, it was observed that the FI values obtained from Rickman et al.’s model (depends on normalized YM and PR) are significantly close to FI values of Yuan et al.’s model (depends on normalized YM and PR, KIC and KIIC, and minimum horizontal stress (σmin)). On the other hand, it was analyzed that values of Dou et al.’s model and Proposed model are obviously larger than those of two other models. Accordingly, this result may reflect that DHS (Δσ) has a strong effect on the fracability of Dadaş shale. Besides, it was found that the results of proposed model are highly close to results in Dou et al.’s model. From this point of view, it may be inferred that mode-II fracture toughness (KIIC) plays a noticeable but small role in FI evaluation for Dadaş shale. The low effect of KIIC on FI may be attributed to the fact that the initiation and propagation of fractures are more related to tensile fractures rather than shear fractures. All these findings mentioned above indicate that the Proposed model emphasizes the importance of differential horizontal stress and mode-II fracture toughness in fracability evaluation of shale reservoirs, which especially reside in strike-slip (SS) faulting and reverse faulting (RF) environments.

The relatively high deterministic FI results of Marcellus shale may be used as a supportive argument to successful hydraulic fracturing (HF) operations applied in this formation. From a comparative aspect, Marcellus shale has larger FI values than Dadaş-I shale in all studied models (especially in Rickman et al.’s model and Yuan et al.’s model). This can be explained by that Marcellus shale has a much more desirable geomechanical structure compared to Dadaş-I shale. On the other hand, deterministic FI results of Marcellus shale indicated close values with those of Dadaş-I shale for Dou et al.'s model and the Proposed model. It was also observed in this study that all examined formations in the U.S. was graded as highly fracable according to Proposed model despite their relatively not much bigger BI values. By this way, Dou et al.’s fracability model was verified by Proposed model. Additionally, it was found that Dadaş Shale shows a similar tendency with Barnett Shale and Haynesville Shale in regards to FI and BImech. The results also showed that there is not always a positive correlation between FI and BI.

In brief, according to Rickman et al.’s model and Yuan et al.’s model, it was identified that Dadaş shale is a low-level fracable formation, and it is difficult to obtain an effective HF performance from this formation. However, Rickman et al.’s model only contains the mechanical brittleness in FI equation. The reliability degree of Yuan et al.’s model is disputable due to the absence of DHS in fracability equation, and close FI values observed between this model and Rickman et al.'s model. On the other hand, Dou et al.’s model and the Proposed model showed in Dadaş shale that there is a high probability of effectually applying HF and a high tendency of obtaining complex fracture networks. Besides, compared to all other zones, L2 zone has more favorable petrophysical, geochemical (in terms of reservoir quality), and geomechanical properties (in terms of completion quality). From this viewpoint, it was concluded that L2 zone is the most likely ideal option in the matter of the effective stimulation of Dadaş shale by HF.

In light of the findings above, the Proposed model may be presented as an alternative FI method to determine sweet spots in an HF operation; yet, the results of this study should be extended by experimental data and numerical modelings. In the future, this research is expected to serve as a geomechanical benchmark in HF optimization of Turkey’s pioneering unconventional shale resources.