Öteki Hikâyeler, Gülay Uğur Göksel, Editör, Bilgi Yayınevi, İstanbul, ss.103-106, 2023
Göç olgusuna dair konuşmak çok uzun yıllar boyunca güç bir mesele oldu. Bir aidiyet kategorisine, bir topluluğa ait olmanın bir yere, yerele, mevki ya da mekâna ait olmayı gerektirdiğine dair bir kültürle yaşıyoruz yerleşik hayata geçtiğimizden bu yana. Farklı kültürlerin, toplumların kendilerine dair tahayyüllerinde karşımıza çıkan köklü ve geniş dalları olan heybetli ağaç imgeleri bu kültürün ne kadar derin olduğuna işaret ediyor. Ulus-devletlerin ortaya çıkmasıyla; tarihi uzak akrabalarımıza kadar uzanan bu kadim tahayyül; siyasal bir etiket olan ulus kategorisini, bir küme insanı ve tanımlı bir coğrafyayı bir birine sıkı sıkıya teyelleyen bir sabitlemeye dönüştü. Bir kategoriye, dolayısıyla tanımlı bir yere (ulus devlet mıntıkası) ait olanın bir diğerine gölgesinin uzanamayacağına dair güçlü bir ön kabul dünyayı anlamaya yönelik kavram setlerimizde ve ona dair konuştuğumuz dil içerisinde kurumsallaştı. Oysaki bu sabitlemenin anlattığı dünyanın zıddına işaret eden onlarca olgu olmasına rağmen.
Discussing migration has been a challenging undertaking for many years. Ever since the transition to settled life, we have been living in a culture which imposed on us that belonging to a community or an allegiance in general entails belonging to a place, a locale, a location, or a space. The images of majestic tress with deep roots and wide branches that we encounter in the imaginations of various cultures and communities attest to the embeddedness of this culture. With the emergence of nation-states, this ancient imagination dating back to our historically distant relatives has turned into an anchorage that firmly stitches the category of nation –a political marker– to a group of people and a demarcated geography. The powerful presupposition that what belongs to one category and there by to one demarcated territory (the nation-state territory) cannot cast a shadow over another is institutionalized in our concepts for understanding the world and in the language we speak about it, notwithstanding dozens of facts demonstrating the opposite of the world described by this anchorage.