Siyasi İlimler Türk Derneği II. Ulusal Siyaset Bilimi Kongresi, Ankara, Türkiye, 7 - 08 Ekim 2023, ss.120-121
Bu çalışma, Türk İslamcılığının milli güvenlik söylemini incelemektedir. Çalışmanın hareket noktası,
AKP’nin özellikle 2015 sonrası söylemleri ve pratikleriyle özdeşleştirilen milli güvenlik siyasetinin, bir
iktidar ve meşruiyet stratejisi olmasına ek olarak ve bunun ötesinde İslamcı ideolojide tarihsel olarak
dikkate değer bir yere sahip olmasıdır. Milli güvenlik siyaseti, 2015 sonrasında İslamcı ideolojiye göre
“icat edilmekten” ziyade, İslamcı ideolojinin içerisinden “çağırılmıştır.” Dolayısıyla bu çalışma, 2015
sonrasının milli güvenlik söyleminin 2015 öncesine ait ideolojik arka planına odaklanmaktadır.
Bahsedilen ideolojik zemin, cumhuriyet sonrası İslamcı siyasal söylemin kuruluş yılları olan
1940’lardan AKP’nin milli güvenlik siyasetiyle şekillenen 2010’lara uzanan dönemde yayımlanan
İslamcı dergilerin söylem analiziyle tartışılmaktadır. Çalışmada, İslamcı ideolojinin milli güvenlik
söylemi, “güvenlikten içeri uluslararası” olarak adlandırılan yaklaşım üzerinden açıklanmaktadır. Bu
yaklaşıma göre, çeşitli düzeylerdeki eşitsizliklerin ve farklılıkların şekillendirdiği dünyada faillerin
güven(siz)lik söylemleri, uluslararası boyuta dair anlayışlarına gömülüdür. Bir başka ifadeyle, bu
yaklaşım, ana akım güvenlik kavramlarını ve iç dinamikleri merkeze alan anlatıları eleştirerek faillerin
güven(siz)lik söylemleri ile uluslararası boyuta dair anlayışları arasındaki etkileşimi incelemeyi
önermektedir. Bahsedilen yaklaşım çerçevesinde, bu çalışma, Türkiye İslamcılığının milli güvenlik söylemini uluslararası boyuta dair anlayışı üzerinden okumaktadır. Buna göre, İslamcılığın uluslararası
alana dair “kuram”ını oluşturan boyutlardan özellikle beş ana ideolojik unsurun, İslamcılığın milli
güvenlik söyleminin temelini oluşturduğunu iddia etmektedir. Birincisi, uluslararası boyutun hiyerarşik
olarak kavranması ve bilhassa Batı merkezli bir emperyalist tahakküme yapılan vurgudur. Buna göre,
uluslararası alan, kadir-i mutlak yukarıdakiler ile aciz-i mutlak aşağıdakilerden oluşmaktadır. Bu,
İslamcı ideolojinin milli güvenlik söyleminde şedit bir güç istencine ve buna dair aciliyet hissine
götürmektedir. İkincisi, İslamcı uluslararası anlayışta iç-dış ayrımının sorunsallaştırılmasıdır. İslamcı
ideoloji, uluslararası boyutu yalnızca devletlerin sınırları dışında ve bir ara-alanda gerçekleşen bir olgu
olarak değil, aynı zamanda ve çoğunlukla devletlerin içerisinde eyleyen bir ilişkiler ağı olarak
kavramaktadır. Üçüncüsü, bu hiyerarşik uluslararası sistemin, medeniyet-temelli büyük kütlelerden
oluşmasıdır. Tespit edilen uluslararası düzen, sadece bir eşitsizlik ve geçirgenlik düzeni değildir, aynı
zamanda bir makro-kimlikler düzenidir. Dördüncüsü, ahlak/değer/norm siyasetine dair varsayımlardır.
Bu, bir taraftan, uluslararası sistemde algıladıkları, kabul edilemez ve fakat muğlak tanımlı bir gayri
ahlakiliğin aslî konumudur. Diğer taraftan da uluslararası toplumun değer standartlarının dayatılmasına
dair bir sendromdur. İslamcı ideolojinin kendisine atfettiği ahlaki üstünlük, milli güvenliği bir ahlak
meselesi olarak tanımlamaktadır. Beşincisi, uluslararası boyutun karakterini değiştirmeye yönelik
Üçüncü-Dünyacı, bloklaşmacı ve medeniyet-getirici bir değişim talebidir ve bu talebin
gerçekleştirilmesi için yaslanılan Türkiye istisnaiciliğidir. İslamcı milli güvenlik anlayışı, bu çerçevede
Türkiye’nin hususi karakterine, rolüne ve sorumluluklarına dair bir faillik ortaya koyma çabasının
sonucu olarak “dava” biçiminde vücut bulmaktadır.