İstanbul Üniversitesi Kadın Araştırmaları Dergisi, no.20, pp.1-17, 2020 (Peer-Reviewed Journal)
Regardless of the level of development, violence against women is a legal problem encountered worldwide. The international struggle against this problem, which is as old as the beginning of living with men and women in human history, begins with the United Nations Convention on the Elimination of All Forms of Discrimination Against Women, which was opened to the signature of member states in 1980. As a result of the efforts carried out to prevent violence against women, which deal with human rights violations internationally, an increase both in responsibilities and awareness is observed at the national level. Although improving the social position of women through legal and structural changes has been a method used since the Republican revolutions, significant legislation changes in Turkey have been carried out since 2000 under the Laws of the European Union Adjustment. Within the scope of the EU harmonization process, radical changes have been made in almost all basic laws, especially the Constitution, that provide and protect social equality and at the same time end violence against women. In this study, to what extent Turkey has been effective in the prevention of violance against women with its legislative regulations since 2000 due to the obligations of the international agreements, has been dealt with in the examination of three cases opened against Turkey in The European Court of Human Rights.
Kadına yönelik şiddet, gelişmişlik düzeylerinden bağımsız olmak üzere hemen tüm dünya ülkelerinde karşılaşılan hukuki ve sosyal bir problemdir. İnsanlık tarihi içerisinde kadınla erkeğin birlikte yaşamaya başlaması kadar eski olan bu sorunla uluslararası alanda mücadele, Birleşmiş Milletler, Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi‘nin üye ülkelerin imzasına açıldığı 1980’den önceye götürülememektedir Uluslararası alanda kadına yönelik şiddetin önlenmesi amacıyla yapılan çalışmalar ve konunun insan hakları ihlali boyutu ile ele alınması sonucunda ulusal düzeyde de hem sorumluluklar hem de konuya ilişkin farkındalıkta ciddi bir artış gözlenmektedir. Bu anlaşmalara taraf devletler, bu hak ve özgürlüklerin korunması açısından negatif ve pozitif yükümlülük altındadır. Türkiye’de kadının toplumsal konumunu yasal ve yapısal değişiklikler yoluyla iyileştirme ve geliştirme Cumhuriyet devrimlerinden beri kullanılan bir yöntem olsa da kayda değer mevzuat değişiklikleri Avrupa Birliği uyum yasaları çerçevesinde 2000’li yıllardan bu yana gerçekleştirilmektedir. AB uyum süreci kapsamında başta Anayasa olmak üzere hemen bütün temel kanunlarda toplumsal eşitliği gözeten ve koruyan aynı zamanda da kadına yönelik şiddeti sonlandırmaya yönelik köklü değişikliklere gidilmiştir. Bu çalışmada, Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası anlaşmalardan doğan yükümlülükleri ile 2000’lerden beri yapılagelen mevzuat çalışmalarının kadına yönelik şiddeti önlemede ne derece etkili olduğu, AİHM’nde Türkiye aleyhinde açılan üç davanın incelenmesiyle ele alınmıştır.