Monograf, vol.2016, no.5, pp.124-149, 2016 (Peer-Reviewed Journal)
Bu yazının amacı, kenti deneyimleme üzerine düşünen “psikocoğrafya”yı tanıt- mak ve beslendiği kaynakları anlatmaktır. Tarihte belirli nitelikler gösteren insan tipleri için kullanılmış flâneur ve dérive figürlerinin, modern psikocoğrafyanın temel ilkelerinin kuruluşunda belirleyici olduğunu görüyoruz. Bu figürler, kentin deneyimlenmesini ön plana çıkararak dikkatleri kent ve sorunları üzerine çevir- mişlerse de günümüzde kullanılan anlamıyla Psikocoğrafya, yalnızca kenti dene- yimlemekle kalmayıp bu deneyimi birer anlatıya dönüştürme pratiği sergilemek- tedir. Bunlar öznel ve hareketli anlatılardır. Dolayısıyla anlatının hem içeriğinin hem de söyleminin durağan değil de birer “rota” ya da “parkur” şeklinde çizilmesi gerekir. Psikocoğrafyanın önemle üzerinde durduğu bir diğer konu nostaljidir: Mekânın değişen, geçip giden zamanı hissettirme gücü vardır. Bu doğrultuda psikocoğrafi bir anlatının da nostaljik eğilimler taşıması beklenir. Bu eğilim için anahtar kavram olarak palimpsest’i kullanabiliriz. Palimpsest’i hem bir imge olarak içerik düzeyinde hem de bir kavram olarak söylem düzeyinde aramak gerekir. Psikocoğrafi bir anlatının özellikleri nedir, bu doğrultuda bir metin nasıl kurulur? Bu sorular çerçevesinde Orhan Pamuk’un İstanbul: Hatıralar ve Şehir adlı kitabı psikocoğrafya perspektifinden incelenecektir.