Mirastan Geleceğe Türk Dış Politikasının Vazgeçilmez İlkesi: Yurtta Sulh Cihanda Sulh


Creative Commons License

Anılgan Z. Ş.

Diğer, ss.171-172, 2023

  • Yayın Türü: Diğer Yayınlar / Diğer
  • Basım Tarihi: 2023
  • Sayfa Sayıları: ss.171-172
  • Orta Doğu Teknik Üniversitesi Adresli: Evet

Özet

Mirastan Geleceğe Türk Dış Politikasının Vazgeçilmez İlkesi: Yurtta Sulh Cihanda Sulh

            Jeopolitik konumu nedeniyle Türkiye, güvenlik açısından istikrarsız ve yüksek riskli bir coğrafyada yer almaktadır. Hızla gelişen bilgi teknolojileri sayesinde dünya birbirine daha da yakınlaşmıştır. İnternet aracılığıyla coğrafi sınırların aşılması sonucunda her devlet, iç ve dış politikasını sadece sınır komşularının değil, kilometrelerce uzaktaki diğer devletlerin de iç ve dış politikalarını göz önünde bulundurarak düzenlemek zorunda kalmıştır.

            Dördüncü sanayi devriminin yaşandığı bir süreçten geçtiğimiz günümüzde, savaş hali konvansiyonel savaşın dışında siber alana da sıçramış durumdadır. Dünyanın herhangi bir yerindeki herhangi bir gelişmeden diğer tüm ulusların anlık haberdar olup tepkilerini dile getirerek devletlere baskı yapması gibi nedenlerle, uluslararası sistemde sosyal medya sayesinde devletler barış ve güvenliği tesis etmek için yeni politika arayışlarına girmiştir. Çünkü anarşinin hüküm sürdüğü uluslararası arenada devletlerin varlığının yegâne sigortası, uluslararası barış ve güvenliğin tesisi ve korunması ile bunların ihlali durumunda ihlal edene karşı topyekûn tavır alınması olmuştur. Çünkü devletler uluslararası sistemde kendilerini güvende hissetmedikleri takdirde kendi içlerinde tesis etmiş oldukları güvenliğin bir önemi olmadığının bilincindedirler.

            Bu şartlarda Türkiye gibi ateş çemberinin ortasında bulunan bir devletin dış güvenliğini sağlamak zordur, ancak imkânsız da değildir. Kurucu lider Gazi Mustafa Kemal Atatürk, günümüz Türkiye’sine, tam yüz yıl önce, değeri her geçen gün artan bir varoluş ilkesi bırakmıştır: Yurtta barış, dünyada barış. Bu ilkenin değeri, büyük güçlerin dikkat çekici çabalarıyla 1945 yılında kurulan Birleşmiş Milletler'in Kurucu Senedinde de vurgulanmıştır. Günümüzde anarşik uluslararası sistem içerisinde egemen-eşit devletleri çatısı altında toplamayı başarmış ve üst otorite tanımayan bu devletlere kendi rızaları ile belli ölçüde yaptırım gücü dayatmış bir uluslararası örgütün kurulmasının nihai amacı, uluslararası barış ve güvenliğin sağlanması olmuştur. Barış öyle bir hedeftir ki, ona engel olanlara karşı savaşılabilir. Dolayısıyla Gazi'nin de belirttiği gibi üstün gaye barış olmalıdır. Uluslararası sistemde her zaman kuvvetle muhtemel savaş potansiyeli olduğu iddiasına rağmen, barışın sağlanması asla imkânsız bir hedef olarak görülmemelidir.

            Bu makalenin amacı, Türkiye'nin 100. yılında, Türkiye'nin kurucu liderinin Türk ulusuna bıraktığı mirastan kalan yegâne ilkelerinden biri olan "Yurtta sulh, cihanda sulh" nasihatinin Türk dış politikası ve uluslararası ilişkilere dair mirasından gelecek perspektifine yansımalarının genel bir eleştirel analizidir. Bu bağlamda Türkiye'nin dış politikada ulusal güvenliğini sağlamak amacıyla 100 yılda attığı adımlar kuşbakışı incelenerek gelecekte neler yapılacağına dair çıkarımlarda bulunulması amaçlanmaktadır.

            Makale, Türk dış politikasının özellikle ulusal güvenlik boyutunda literatür taraması sonucunda karşılaştırmalı analizi şeklinde oluşturulmuş ve uluslararası ilişkiler kuramları çerçevesinde değerlendirilmiştir. Cumhuriyetin kurulduğu 1923 yılından itibaren yurtta sulh, cihanda sulh ilkesinin Türkiye'yi İkinci Dünya Savaşı gibi büyük bir felaketten uzak tutabilmesi, bu politikanın ne kadar başarılı olduğunun göstergesidir. Soğuk Savaş döneminde örgüte katılma uğruna diğer NATO mensuplarına göre belki de en ağır bedeli ödeyen Türkiye'nin izole edilmemek için dahil olduğu NATO ittifakı, Kıbrıs Harekâtı sırasında Türkiye'ye destek vermemiştir. Türkiye'ye o dönem uygulanan ambargo, devletlerin bazen barışı sağlamada ittifak içinde dahi yalnız kalabileceğini göstermiştir. ‘Barış’ operasyonu, Türkiye'yi dış dünyada sorunlu bir duruma sokmasına rağmen, adada Kıbrıslı Türklerin maruz kaldığı zulüm ve katliamların önlenmesi, barış ve huzurun tesis edilmesi amacıyla gerçekleştirilmiştir. Dönemin bu politikası bugün bile Türklerin adadaki varlığını sağlamıştır.

            Açıkça görülmektedir ki Atatürk döneminden kalan tarafsızlığın en net terk edilişi olan NATO üyeliği en ihtiyaç duyulan anda üyesine destek olmaktan kaçınmıştır. Buradan anlaşılır ki; devletler güvenlikleri için bir başka devlete güvenemezler. İttifak içerisinde olsalar dahi güvenliklerini esasında kendileri temin etmek zorundadırlar. Yine Gazi’nin ilkesine işaret eder ki zaruriyetten de olsa ittifaklara dahil olunması halinde dahi denge siyasetinden uzaklaşılmamalı, amacı ve aracı barış olmayan hiçbir savaşa katılıp sulha halel getirilmemelidir.

            Anlaşılacağı üzere barış istemek, dış politikada tamamen tarafsız ve amaçsız olmak değil, gerektiğinde bu barışı sağlayacak bazı fiiller ortaya koymaktır. Diğer egemen devletlerin haklarının saldırgan ve yapıcı olmayan şekilde ihlal edilmesinden her zaman kaçınılmalıdır. Bunun bir başka örneği de Arap Baharı hareketlerinde ortaya çıkmıştır. Türkiye bu hususta sınır boyunca bir koridor oluşturup bu bölgede istikrarı sağlamayı, güneyinde bir terör devleti kurulmasını ve bölgeden gelen yasa dışı göçmenleri engellemeyi hedeflemiştir. Burada Suriye'nin egemenliğini tanımakta ve ona göre hareket etmektedir. BM Şartı'nda da belirtildiği üzere, huzur ve güvenliğinin zarar görebileceği hallerde Türkiye'nin meşru müdafaa yetkisi kapsamında bu zararları önleme ve giderme hakkı hukuken düzenlenmiştir. Yine Türkiye'nin buradaki operasyonları, barışı sağlamak amacıyla yürütüldüğü için oldukça kıymetlidir.

            Yukarıda belirtilen bulgulara dayanarak yapılan genel analiz sonucunda devletin kuruluşunda temel alınan "Yurtta sulh, cihanda sulh" ilkesinin ne kadar ileri görüşlü bir ilke olduğunu söylemek mümkündür. Bu ilke sadece bir miras olarak kalmamalı, Türkiye'nin geleceğine de taşınmalıdır. Bu tespite ulaşırken seçilmiş birtakım dış politika gelişmeleri karşılaştırılmış, Türkiye'nin, bu prensibi uygulandığı durumlarda elde ettiği sonuçları ile prensibi kısmen veya tamamen terk ettiği durumlardaki sonuçları ilke çerçevesinde değerlendirilmiştir. Bu değerlendirme sırasında Türkiye'nin ekonomik ve sosyal refahı ile uluslararası sistemdeki güvenliği temel alınarak çıkarımlarda bulunulmuştur.

The Indispensable Principle for Turkish Foreign Policy from Legacy to Future: Peace at Home, Peace in the World

            Due to its geopolitical position, Türkiye located in an unstable and high-security risk geography. Because of rapidly developing information technologies, the world has come closer to each other. As a result of crossing geographical borders via the Internet, every state has had to follow its domestic and foreign policies according not only to its neighbors but also the domestic and foreign policies of other states that are kilometers away. 

            Today, when we are going through a process in which the fourth industrial revolution is experienced, the state of war has spread to cyber media other than conventional war. For reasons such that all other nations are aware of a development in any part of the world, express their reactions, and pressure the states, thanks to social media in the international system, states have sought new policies to establish peace and security. Because in the international arena where anarchy prevails, the only insurance of the existence of the states has been the establishment and protection of international peace and security, and in case of violation of these, a total stand against the violator. Since states are aware that if they are not secure in the international system, the security already established within the state is unimportant. 

            Under these conditions, establishing the external security of a state like Türkiye, located in the middle of the ring of fire, is difficult but not impossible. The founding leader, Gazi Mustafa Kemal Atatürk, precisely one hundred years ago, left a principle of existence to today's Türkiye, the value of which is increasing daily: Peace at home, peace in the world. The value of this principle was also emphasized in the founding agreement of the United Nations, which was established in 1945 with the remarkable efforts of the great powers. Today, the establishment of an international organization that has managed to gather sovereign-equal states under its umbrella in the anarchic international system and has imposed the power of sanction to a certain extent with their consent on these states, which do not recognize supreme authority, has even been to ensure international peace and security. Peace is such a goal that war can be waged against those who prevent it from being achieved. Therefore, as Gazi stated, the sole aim should be peace. Here, despite the claim that there is always war potential in the international system, achieving peace should never be seen as an impossible goal.

            The purpose of this paper is, in the 100th anniversary of Türkiye, a general critical analysis of the reflections of the advice "Peace at home, peace in the world," which is one of the sole principles of Türkiye's founding leader from the legacy of Türkiye's foreign policy and international relations to its future perspective. In this context, the steps Türkiye took in 100 years to ensure its military security in foreign policy are examined, and it is aimed to make inferences about what to do in the future. The paper was created due to the literature review, examining Turkish foreign policy in terms of security, comparison, and analysis, and formed within the framework of international relations theory. The fact that the principle of peace at home, and peace in the world, since the establishment of the Republic in 1923, has been able to keep Türkiye away from a major disaster such as the Second World War is an indicator of how successful this policy is. During the Cold War, Türkiye paid the heaviest price compared to other organization members. The NATO alliance, to which Türkiye was included to avoid becoming isolated, did not support Türkiye during the Cyprus Operation. Even the embargo imposed on Türkiye showed that states, even in alliance, could sometimes be alone in achieving peace. The "peace" operation was carried out to prevent the persecution and massacres that the Turkish Cypriots were subjected to on the island, and to ensure the establishment of peace and tranquility on the island, even though it has put Türkiye in a problematic situation in foreign policy. Even today, the policy of that period has ensured the existence of the Turks on the island. 

            It has been observed that NATO, which marks a departure from Türkiye's neutrality since Atatürk's era, failed to support its members in a time of need. This highlights that states cannot depend on another state for security, even if they are part of an alliance. It reinforces Gazi's principle that while joining alliances may be necessary, the balance of politics should not be overlooked, and peace must not be jeopardized by participating in wars that do not aim for peace.

            As it can be understood from here, asking for peace is not to be completely neutral and aimless in foreign policy but to put forward some actions to ensure this when necessary. Aggressive and unconstructive violating the rights of other sovereign states should always be avoided. Another example of this emerged during the Arab Spring movements. At this point, Türkiye aims to create a corridor along the border and ensure stability in this region to prevent establishing a terrorist state in its south and to prevent illegal immigrants from the region. Here, Syria's sovereignty is recognized and acted accordingly. As referred to in the UN Charter, in cases where Türkiye's peace and security may be harmed, the right to prevent them within the scope of self-defense authority is legally fixed. Again, Türkiye's operations here are precious as they are carried out to ensure peace.

            As a result of the general analysis made based on the findings mentioned above, it is possible to say that the principle of "Peace at home, peace in the world," which was put forward at the foundation of the state, is such a foresighted principle and that it is not only a legacy but a policy that should be carried to the future of Türkiye. While reaching this determination, the selected foreign policy developments were compared, and the results obtained by Türkiye in cases where this principle was applied and the developments experienced in cases where the principle was partially or entirely abandoned were evaluated. During the evaluation, inferences were made based on Türkiye's economic and social welfare and security in the international system.