TÜBİTAK Projesi, 3501 - Ulusal Genç Araştırmacı Kariyer Geliştirme Programı, 2022 - 2025
İnsan kaynaklı
atmosferik CO2 artışı sebebi ile oluşan küresel iklim değişikliği,
dünyanın birçok yerinde insanları ve diğer canlıları önemli ölçüde
etkilemektedir. 2021 yılında Türkiye’nin de onaylayıp yürürlüğe koyduğu Paris
Anlaşması ile beraber bu doğrultuda birçok ülke hem iklim değişikliğini
yavaşlatıcı emisyon azaltımları hem de adaptasyon yolları konusunda
araştırmaları hızlandırmıştır. Okyanuslar ve denizlerin kapladığı alan ve taşıdığı
su hacmi göz önüne alındığında iklim krizi ile mücadele ve adaptasyon
noktasında kilit rol oynamaktadır. Bütün iklim değişikliği politikaları
oluşturulma aşamalarında denizlerimizin hem iklimi dengelemede hem de taşıdığı
ekonomik değer gözetilmektedir. Bu aşamada sorulan en önemli soru “Denizlerimiz
iklim değişikliğinden ne kadar etkilenecek ve bu etki her tarafta aynı şekilde
mi görülecek?” Bu sorunun cevabı uzun zamandan beri iklim değişikliği üzerine
çalışan bilim insanları tarafından yapılan araştırmalarla ortaya konmaya
çalışmaktadır. Yapılan çalışmalar bu etkinin dünyanın farklı yerlerinde farklı
derecede olacağını göstermiş durumdadır. Aynı şekilde iklim değişiklinin
azaltılması ve adaptasyon çalışmalarında bu sorunun cevabı bizim ülkemizde de farklı
denizlerimizde cevabı şu ana kadar bilinmeyen bir soru olarak durmaktadır.
Her ne kadar
dışarıdan bakıldığında deniz suyu homojen yapıda görülmesine rağmen aslında
birçok denizel alan birbirinden çok farklı fiziksel, biyolojik ve kimyasal
özellikleri barındırmaktadır. Bunun dışında iklim değişikliği ile atmosferde
artan CO2’nin büyük kısmı okyanuslar ve denizler tarafından alındığı
bilinmektedir. Bu denizlerimizin asitliğini arttırarak (pH düşerek) deniz
canlıları için hayati öneme sahip olan karbonat iyonları miktarını
azaltmaktadır. Bu etki “okyanus asitlenmesi” olarak bilinmektedir. Fakat deniz
alanlarının göstermiş olduğu farklı özelliklerden dolayı bu CO2
emilimi her bölge için farklılık göstermektedir. Bu o bölgenin “tamponlama
kapasitesi” ile kantitatif olarak belirlenmektedir. Bazı bölgelerde yüksek
tamponlama kapasitesinden dolayı atmosferde artan CO2 derişimi
denizde etkisini çok fazla gösteremezken (deniz suyu karbonat kimyasının
değişimi ve biyolojik etkiler), diğer bölgelerin düşük tamponlama
kapasitesinden dolayı bu bölgelerde bu etkiler çok daha fazla görülmektedir. Bu
proje ile ilk defa denizlerimizin tamponlama kapasitesini belirleyerek bölgesel
farkların ortaya konulması amaçlanmaktadır. Bu noktada birbirinden tamamen
farklı özellikler gösteren 2 farklı deniz olan Akdeniz ve Marmara Denizleri bütüncül
bir örnekleme planı ile çalışılarak var olan indeksler arasından en uygunları
uygulanarak bu denizlerimizin yüksek çözünürlüklü tamponlama kapasitesi
haritaları çıkartılacaktır. Bu yaz ve kış mevsimlerinde yapılarak farklı iki
mevsimde durumlar ortaya konarak bunun yanında ötrofikasyon parametreleri
(besin tuzları (nitrat, nitrit, amonyum, silikat ve fosfat), O2,
klorofil) değerleri belirlenerek bu tamponlama kapasitesinde ötrofikasyonun rolü
değerlendirilecektir. Proje sonunda elde edilecek veriler ile farklı
denizlerimizin durumlarını ve bu denizlerin farklı noktalarında (örneğin yarı
kapalı alanlar, körfez içleri, sığ kıyısal alan, açık deniz alanları, derin
deniz) görülen tamponlama kapasitesini, insan kaynaklı ötrofikasyon ile
ilişkisi de dahil olarak ortaya koyacaktır. Oluşan bu bölgesel farklılıkların
arkasındaki yatan nedenler ortaya konarak deniz alanlarımızın yönetimi hakkında
yasaların oluşturulmasında yol gösterici olacaktır. Bu proje ile beraber
Türkiye’nin iklim değişikliği eylem planları çerçevesinde atacağı adımlarda bu
çalışma çıktıları yol gösterici olacaktır.