KAYA Z. (Yürütücü)
TÜBİTAK Projesi, 2017 - 2020
Populus euphratica Oliv.
(Fırat kavağı) ülkemizin Güney ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinin nehir
havzalarında doğal yayılış gösteren, beklenen iklim değişiklikleri göz önüne
alındığında, düşük nem, yüksek sıcaklık, tuzluluk ve kuraklık gibi stres
koşullarına uyum sağlaması açısından sağlıklı bir nehir ekosisteminin
devamlılığı için büyük öneme sahip bir türdür.
Artan nüfus ile birlikte azalan su kaynakları ve insan aracılığıyla
yapılan habitat tahribatı nedeniyle türün yayılış alanı gittikçe daralmakta ve
gen kaynakları kaybolmaktadır. Bu nedenle, türün genetik çeşitliliğin boyutları
ve yapılanmasının araştırılması, gen kaynaklarının korunması ve kullanımına
yönelik bilgi üretimi ile koruma ve ıslah stratejilerinin oluşturulmasında
büyük önem arz etmektedir.
Proje
sonuçlarına göre, ülkemizin Güney ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde bazı nehir
ekosistemlerinde yayılış gösteren Fırat Kavağı popülasyonlarının genetik
çeşitliliğinin düşük düzeyde olduğu ve popülasyonlarının geçmişte bir veya
birden fazla darboğaz geçirdikleri için gen havuzlarının daralmasıyla marjinal
popülasyonlar oluşturdukları açığa çıkarılmıştır. Güney (Göksu) ve Güneydoğu
Anadolu Fırat kavağı popülasyonları (Fırat ve Botan) aralarında çok az derecede
gen akışı olan 3 farklı kurucu popülasyon ile kurulmuştur. Göksu nehir
popülasyonları zamanla popülasyonlar arası gen akışının az olması sebebiyle
birbirlerinden farklılaşmış ve üç farklı gen havuzuna sahip olacak şekilde
evrimleşmiştir.
Yaş
grupları arasında değerlendirilen genetik çeşitlilik parametrelerinin popülasyonlardaki
yetişkin ve genç bireyler arasında çok farklılık göstermediği ve nesiller arası
alelik çeşitliliğin geçirilen genetik darboğazlar yüzünden azaldığı tespit
edilmiştir. Popülasyonların izole
yapısı sebebiyle gen alışverişinin sürekli kendi içlerinde yaşanması ve
heterozigot avantajıyla devamlı olarak aynı bireylerin üremesi sonucunda genetik
çeşitlilikteki azalma popülasyonların değişen çevre koşullarına uyum sağlama
yeteneğini azaltacaktır.
Eşeye bağlı genetik çeşitliliğin araştırılması çalışmalarında Fırat
kavağı türünde cinsiyetin tespiti için kullanılan farklı lokusların tüm dişi ve
erkek bireylerde yüksek ölçüde alelik benzerlik gösterdiği ve ciddi bir
farklılığın olmadığı açığa çıkarılmıştır. Kullanılan mikrosatelit lokuslarının
farklı türlerin eşey belirleme bölgesine göre seçilmiş olması ve bu lokusların
Fırat kavağında kromozomal lokasyonlarının bilinmemesi sebebiyle eşey belirleme
bölgesi olarak adlandırılan ve cinsiyet belirleyen genlerin bulunduğu bölgeye
olan bağlantısı açığa çıkarılamamıştır. Fakat elde edilen sonuçlara
bakıldığında Fırat kavağı türünde cinsiyetin tespiti için kullanılan gen
bölgelerinin dişi ve erkek bireylerde yüksek ölçüde benzerlik göstermesinin
aynı genotipin olumsuz çevre koşullarında üremeyi devam ettirebilmek için
farklı cinsiyetlerde bireyler üretebildiği sonucuna varılmıştır.
İklim değişikliği beklentisi dikkate alınarak
türün gelecekteki yayılış alanlarını modelleme çalışma sonuçları türün mevcut
potansiyel ve gelecekteki yayılışında en çok yağış oranının etkili olduğunu ve sıcaklıktaki değişimlerin
ise türün yayılışında etkin rol oynamadığını göstermektedir. Modellemede kullanılan senaryolar gelecekteki karbon emisyonuna bağlı
olarak tasarlananmış olan en iyimser
senaryo, orta iyimser senaryo ve kötümser
senaryo olmak üzere üç farklı şekilde değerlendirmeye alındığında türün en
kötümser senaryo modelinde doğal yayılışı bugünkü doğal yayılışı ile sınırlı
kalmaktadır. Yalnız orta ve iyimser modellemeler ise türün doğal yayılışını
daha kuzeye ve yüksek rakımlara kaydırabileceğini göstermektedir.
Bu
proje sonucunda, ülkemizde bulunan Fırat kavağı popülasyonlarının sahip olduğu
genetik çeşitlilik ilk kez ortaya çıkarılmıştır. Projeden elde edilen bulgular,
tehlike altında olan ve
doğal yayılış alanları gün geçtikçe parçalanan Fırat kavağının tür olarak
devamlılık göstermesi için türün gen kaynaklarının
etkili korunması, yönetimi ve kullanılması adına bilimsel bir zemin
hazırlayacaktır. Ayrıca, elde edilen genetik ve iklimsel veriler su
kaynaklarının azalması sonucu kuraklık durumunda biyokütle üretebilen bu tür
ile ilgili yeni çalışmaların yapılmasına olanak sunacaktır.